Görgü tanıkları ve yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre, İsrail hava kuvvetleri, Gazze'nin Refah kentinde gece boyunca yoğun saldırılar düzenlemeye devam etti. Savaş uçakları, kentin çeşitli bölgelerini hedef alarak, sivil yerleşim alanlarını vurdu. Saldırılar sırasında, İsrail savaş gemileri de Refah'ın sahil kesimlerine bombardıman gerçekleştirdi. Bu tür saldırılar, bölgede yaşayan halkın güvenliğini ciddi şekilde tehdit ederken, uluslararası toplumda da büyük bir tepkiyle karşılanıyor.

Refah'ın kuzeydoğusundaki "Murac Ekseni" çevresinde konuşlanmış olan İsrail kara birlikleri de yoğun ateş açarak, bölgedeki askeri varlıklarını artırdı. Bu durum, sivil yaşamı daha da tehdit eden bir gelişme olarak kaydedildi. Han Yunus'un doğusundaki binalar, İsrail ordusu tarafından patlayıcılarla hedef alınarak yıkılırken, bu tür yıkım faaliyetleri yerel halkın yaşam alanlarını yok ediyor. Ayrıca, bölgede İsrail topçularının düzenlediği atışlarla sivillere ait evler ve diğer yapılar da ağır hasar görmekte.

İsrail ordusunun, Gazze kent merkezinde bulunan Bureyc Mülteci Kampı'nın doğu kesimlerine yönelik hava saldırıları, bölgede yaşayan insanların huzurunu daha da tehdit eden bir durum haline geldi. Saldırılar, yalnızca askeri hedefleri değil, aynı zamanda masum sivilleri de hedef alıyor. Bu tür saldırılar, Gazze'deki insani durumu daha da kötüleştirirken, bölgedeki sağlık sisteminin de çökmesine yol açıyor. Hastaneler, yaralılarla dolup taşarken, sağlık hizmetleri yetersiz kalıyor.

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliya Mülteci Kampı'na da helikopterlerden yoğun ateş açılması, bu saldırıların ne denli geniş bir alana yayıldığını gösteriyor. Saldırılar, uluslararası toplumda büyük bir endişe yaratırken, birçok insan hakları örgütü bu durumu kınadı. Ancak, İsrail yönetimi saldırıları sürdürmekte kararlı görünüyor. Bu durum, bölgede kalıcı bir barışın sağlanmasının ne kadar zor olduğunu gözler önüne seriyor.

10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına rağmen, İsrail ordusunun hemen her gün bu anlaşmayı ihlal etmesi, Filistinlilere yönelik saldırıların aralıksız devam etmesine neden oldu. Bu durum, uluslararası güvenlik mekanizmalarının ne denli etkisiz kaldığını ve bölgedeki çatışmanın derinleşmesine sebep olduğunu gösteriyor. Saldırılar, yalnızca askeri bir strateji olarak değil, aynı zamanda bir korkutma aracı olarak da kullanılıyor.

İsrail ordusu, "Sarı Hat" olarak tanımlanan bölgeyi tamamen işgal altında tutarken, bu sınırların ötesine geçerek yüzde 60'lık bir alana yayılmayı başardı. Bu durum, Filistin topraklarının daha da küçülmesine ve bölgedeki gerilimin artmasına yol açıyor. Gazze'deki hükümet, 22 Kasım'da yaptığı açıklamada, "İsrail ordusunun 10 Ekim'den bu yana ateşkesi yüzlerce kez ihlal ettiğini ve bu saldırılarda 354 Filistinlinin yaşamını yitirdiğini" bildirdi. Bu rakamlar, bölgedeki insani krizin boyutlarını da göstermektedir.

Yerel halk, saldırılar karşısında büyük bir çaresizlik içinde kalırken, uluslararası toplumdan adım atılmasını bekliyor. Birçok vatandaş, yaşananları protesto etmek için sokaklara dökülürken, sosyal medya platformlarında da bu saldırılara karşı tepkilerini dile getiriyor. Filistinlilerin yaşadığı bu trajik durum, uluslararası medyada da geniş yer bulmaya başladı ancak çözüm konusunda somut adımlar atılmadığı sürece bu durumun devam edeceği öngörülüyor. Sonuç olarak, Gazze'deki insani kriz ve sürekli artan saldırılar, kalıcı bir barışın sağlanmasını zorlaştıran temel etkenler arasında yer alıyor.