Tubas Valisi Ahmed el-Esad, 26 Kasım'da başlayan ve Tubas kenti, Tammun beldesi ile Faria Mülteci Kampı'nı kapsayan İsrail ordusu baskınları hakkında önemli bilgiler paylaştı. Bu baskınlar sırasında, İsrail askerlerinin Filistinlilere yönelik şiddet içeren eylemleri sonucunda 150'den fazla Filistinli yaralandı. Vali Esad, bu olayın bölgedeki huzursuzluğun ve gerilimin bir yansıması olduğunu belirtti. Ayrıca, yapılan baskınların sadece fiziksel yaralanmalara değil, aynı zamanda bölgenin sosyal ve ekonomik yapısına da ciddi zararlar verdiğini vurguladı.

Esad, İsrail ordusunun Tubas ve çevresindeki bölgelerden tamamen çekildiğini ifade etti. Ancak bu çekilmenin ardından, bölgedeki evlerin büyük bir kısmının askeri bölgeye dönüştürüldüğünü ve Filistinlilere ait 350 eve baskın düzenlendiğini aktardı. Bunun yanı sıra, Tammun beldesinde su şebekesine yönelik tahribatın da meydana geldiğini söyleyen Esad, bu durumun yerel halkın su ihtiyaçlarını olumsuz etkilediğini belirtti. Tüm bu gelişmeler, bölgedeki altyapının ne denli zayıf olduğunu ve bu tür saldırıların ne kadar yıkıcı sonuçlar doğurduğunu gözler önüne seriyor.

Baskınlar sırasında yaralanan Filistinlilerin çoğunun, doğrudan İsrail askerleri tarafından darbedildiği bilgisi verildi. Vali Esad, yaralıların 100'ünün Türk Hastanesi'ne kaldırıldığını, bu grubun içinde 85 yaşında bir Filistinlinin bulunduğunu ve Faria Mülteci Kampı'nda bir kişinin asker köpeği tarafından saldırıya uğradığını bildirdi. Bu durum, bölgedeki sağlık hizmetlerinin ne kadar zor bir durumda olduğunu ve yaralıların tedavi süreçlerinin ne denli karmaşık hale geldiğini ortaya koyuyor. Yaralıların sayısının bu denli yüksek olması, bölgedeki çatışmanın boyutlarını da gözler önüne seriyor.

İsrail ordusunun baskınları sırasında Apache saldırı helikopterlerinin kullanıldığı ve Tammun beldesi ile Faria Mülteci Kampı'na ateş açıldığı açıklandı. Esad, bu saldırılar sonucunda bazı binaların da vurularak ağır hasar gördüğünü belirtti. Bu durum, hem sivillerin yaşam alanlarını tehdit etmekte hem de toplumun genel güvenlik algısını zayıflatmaktadır. Ayrıca, bu tür askeri saldırılar, bölgedeki gerilimi tırmandırarak daha büyük bir çatışmanın zeminini hazırlamakta. Sivil kayıpların artması, uluslararası toplumda da büyük yankı bulmakta, ancak bu tepkilerin ne derece etkili olduğu tartışmalıdır.

Baskınlar esnasında 200'den fazla Filistinlinin gözaltına alındığı, bunlardan bir kısmının daha sonra serbest bırakıldığı, ancak yaklaşık 70 kişinin hâlâ gözaltında tutulduğu bildirildi. Tammun Belediye Başkanı Samir Beşarat, İsrail ordusunun bölgeden tamamen çekildiğini ve askeri noktaya dönüştürülen evlerin boşaltıldığını ifade etti. Ancak gözaltında tutulan kişilerin sayısının hala yüksek olması, bölgedeki insan hakları ihlallerinin devam ettiğini gösteriyor. Bu durum, yerel halkın güvenlik endişelerini artırmakta ve toplumda derin bir güvensizlik yaratmaktadır.

İsrail ordusunun, bölgedeki baskınlarını duyururken kullandığı tehditkar dil de dikkat çekici. "Bölgeniz terör yuvası haline geldi. İsrail ordusu buna kayıtsız kalamaz" şeklindeki ifadeler, yerel halk üzerinde psikolojik bir baskı oluşturmakta. Bu tür açıklamalar, yalnızca askeri bir hedef güdülmediğini, aynı zamanda psikolojik bir savaşın da yürütüldüğünü gösteriyor. Bu durum, Filistinlilerin hayatlarını daha da zorlaştırmakta ve toplumda korku ve belirsizlik yaratmaktadır.

Ekim 2023 itibarıyla Gazze Şeridi'ne yönelik başlatılan saldırılardan sonra, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de Filistinlilere yönelik baskınların arttığı gözlemleniyor. İsrail ordusu ve yerleşimcilerin gerçekleştirdiği bu saldırılarda, Batı Şeria'da 1085 Filistinli hayatını kaybederken, 11 bin kişinin yaralandığı ve 21 binden fazla kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor. Bu rakamlar, bölgedeki çatışmanın boyutunu ve insanlık dramını gözler önüne seriyor. Uluslararası toplumun bu duruma kayıtsız kalması, Filistin halkının haklarını savunma mücadelesini daha da zorlaştırmakta.

Sonuç olarak, Tubas'ta yaşanan bu olaylar, Filistin halkının karşı karşıya olduğu zorlukları ve baskı ortamını bir kez daha gözler önüne sermektedir. Vatandaşların güvenliği, temel insan hakları ve yaşam koşulları açısından ciddi tehditler altında olan bölgede, uluslararası toplumun bu duruma müdahalede bulunup bulunmayacağı merak konusu. Filistinlilerin hakları için verilen mücadelenin, bu tür olaylarla ne denli zorlandığı açıkça görülmektedir. Bu durum, hem yerel hem de uluslararası düzeyde daha fazla dikkat ve eylem gerektirmektedir.