Günün 24 saati artık yetmiyor. Hepimiz bir yerlere yetişmeye, işlerimizi hızlandırmaya, sonuçları hemen almaya çalışıyoruz. Ne ilginçtir ki hayatı bu kadar hızlandırırken, kendi iç dünyamızı aynı hızda büyütemiyoruz. Dışarıdaki hız arttıkça, içerideki boşluk derinleşiyor.


Bugün biraz yavaşlamaktan bahsetmek istiyorum. Yavaşlamak, geride kalmak anlamına gelmiyor; aksine hayatı gerçekten yaşamak anlamına geliyor. Çocuğunun kahkahasını gerçekten duymak, eşinin bir cümlesini gerçekten dinlemek, yürürken rüzgârı hissetmek… Bunlar hiçbir uygulamanın sunduğu hızla değiştirilemez.


Hız çağında yavaşlamak lüks değil, ihtiyaç. Belki farkında değiliz ama hayatın önemli anları hep yavaş yaşanan anların içinde saklı.